Hayatın içinde iç burkan onca detay varken gözlerimiz, yüreğimiz hep mutluluğun sevimli hayallerine dalmaya çabalar. Hüzünden kaçmaya ve bizi mutlu edecek bir uğraşı, bir insan, bir mekan aramaya koyuluruz. Hayatı anlamlandırabilmek mutlu olabilmenin sunacağı kırmızı, tatlı şaraplarda gizlidir çünkü.
İnsan erteler.
Başlangıçları, bitişleri, sevişleri, terk edişleri, eğlenceyi, üzüntüyü, göz yaşlarını, sözcükleri, isyanları... Her şeyi erteler insan, mutluluğunu da. Mutlu olmaya çalışırken aynı zamanda erteler mutluluğun bedene enjekte edeceği doyumsuz, sonsuz hazzı. Ona sahip olmaktan, sahip olduğu şeyi yitirmekten korkar. Hep sonrasında sahip olmak, bir daha yitirmemek için o sarhoş edici zehri, parmağıyla akrepleri yelkovandan hep kaçırır.
Ertelenene kavuşmak imkansızdır.
Ve zamanın frekansı erteleme ile üstüste binince hayat rezonansa girmeye başlar. Ancak surattaki kırışıklar artık yüzün rengini koyulaştırınca farkeder insan peşini bırakmadığı mutluluğa kavuşmasına çok az kaldığını. Beyaz bir kefen içinde çürürken bedeni, ikinci bir hayatta ona sahip olur insan. Belki...
Mutluluk partilerde, parti insanlarında diyenlerdenseniz, buyrun size gelsin: Röyksopp-You Don't Have a Clue
Bir gün yaşlı bir nine/dede olduğunuzda size arkası dönük çocuklarınıza el sallamak durumunda kalmamanız dileğiyle.
Mutlu olun.
Cuckoo Cocoon
ertelemek değil de an'ların farkında olamamak belki de. bi söz vardı çitin arkasındaki çimenler her zaman daha yeşil görünür diye. hep günlerimizi yarını düşünerek hayal kurarak harcıyoruz çünkü düşteki her zaman daha yeşil. ancak yarın da geldiğinde bugün oluyor tekrar ve bu ömür boyu sürüyor. ama sürmesin istiyor insan farkına vardıgında. yazın çok güzel olmuş bu bağlamda..
ReplyDelete