ww

Olafur Arnalds - Erla's Waltz


Sizi bayadır sıktığım hikayemin bugün sonu geldi yavrucaklar. Sonu biraz uzun oldu, sıkıcıda bir hikayeydi baştan beri ama okuyanlar olduysa onlara çok teşekkür ediyorum. Okumayanlarda buralara kadar gelip, bize bir baktıkları için bile müteşekkiriz. Hep uğrayın olur mu?

Parçalarım kısa, hikayem uzun, o yüzden bir kaç defa dinlemek zorunda kalabilirsiniz, ama sona yakışır sadelikte bir şeyler merak etmeyin;






Kendini bilmediği tenha bir yolun üzerinde yere yığılmış bir şekilde buldu. Yüzünün izi çıktığı çimlerin kenarında dikkatsizce yazılmış bir mektup duruyordu. Gerçi buna mektup demek pek doğru olmazdı keza yazanın mektubun yıllardır kalıplaşmış düzenine hiç bir şekilde uymamıştı. Boşluksuz tamamen doldurulmuş, rengi solmuş bir kağıt parçası. Toparlanıp kağıt parçasını biraz dikkatlice incelemeye başlayınca bir şeyin farkına varmıştı. Küçük, önemsiz, ilk bakışta dikkat çekmeyen ama ürpertici bir şey. Bu yazı ona aitti, aynı üniversitedeki kullandığı yazı. Hocanın dediklerini yetiştirebilmek için kağıda bakmadan yazılmış, dağınık, karışık ama içi dopdolu. Yazılanları okumaya koyuldu;

"Ellerine dokunduğumda hissettiklerim, elleri o kadar yumuşak ki. Ama sesinin yumuşaklığıyla karşılaştırmam bile. Ya da karşılaştırsam bile ikisi arasında bir karar veremem. Elimi tutup bana bir şeyler anlatması -ki bir şeyler anlatmasına gerek yoktu, boş kelimeler bile dökülse yeterdi- beni dünyanın en mutlu adamı yapmaya yetti. Şimdi onun yatağında oturuyoruz beraber ve ben onu izlemeye doyamıyorum. Saçlarının sarılığından bahsetmiş miydim? Oh, nasılda bahsetmem, affedin beni. Ama ondan önce gözlerinin mavi olduğunu belirtmeliyim. Siz de insanlığın büyük çoğunluğunun düşündüğü gibi sarışın ve mavi gözlü olanların çok masum göründüğünü düşünüyorsunuz değil mi? Evet kesinlikle haklısınız, çünkü şu an karşımdakinin insan olmadığını söyleserdi onun masumiyet olduğu üzerine bir bahse girer ve varımı yoğumu oynardım.

Hah, nerde kalmıştık? Evet, saçlarının güzelliğinden bahsedecektim. Mükemmeller ve tıpkı hayalerinizdeki gibi uçlara doğru hafif dalgalanıyorlar ve sonunda ufak buklelere sahipler. Bunları abarttığımı düşünüyorsunuz belkide ama ben sadece gördüğümü anlatmaya çalışıyorum.

Mükemmel bir bakışı var biliyor musunuz? Ben hep böyle bakılmasını isterdim kendime. Bana istekle bakıyor ve bakışlarında kendimi görebiliyorum. Bende ona karşılık veriyorum ve oda benm gözlerimde eminim kendi yansımasını görebiliyor. Daha sonra ben benim gözlerimdeki onu, onun gözlerinde görüyorum. Sonra aynısı o benim gözlerimde. Bunu optikte sonsuz görüntü diyorlar sanırım, 2 aynanın birbirine karşılıklı yerleştirilmesi sonucunda birbirlerini sonsuz defa yansıtması. Bence bu sonsuz aşkın tanımı. Gözlerde birbirini sonsuz defa yansıtabilmek. Gözleri mavi demiştim ya siz en iyisi onu boşverin gözleri sonsuz.

Yanaklarında hafif bir kırmızılık var sanki biraz utanıyor gibi bu halde olmamız. Bir yabancının elini tutup bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Aslında anlattıklarını önemsemediğimi söylesem kesin beni yanlış anlardı. Evet, biliyorum sende bunu yanlış anladın. Anlattıklarının önemi yok çünkü ne anlatırsa anlatsın ben onu hep dinleyeceğim. Yanaklarındaki, o allık inanılmaz yakıştı ona biliyor musunuz? Bazı şeylerin hale bozulmadığını anlatıyor bana o allıklar. Bazı şeyleri hala çok saf onun. O yüzden yanaklarını bu halde çok sevdim sanırım. Dayanamayıp söylüyorum, aslında ne anlattığının önemi yok, seni sonsuza kadar dinleyebilirim. Gülümsedi ve yanlış anlamadı. Yanakları artık biraz daha al ve ben çok mutluyum.

Dudaklarını merak ettiğini biliyorum. Hafif aralık duruyor konuşmadığı zamanda ve kırmızı ruj sürmüş. Ne soluk ne de çok parlak rujunun rengi. Hafif aralık hali onu inanılmaz çekici kılıyor. Üst dudağı yukarı doğru kıvrılmış, aynı balıklarınki gibi. Balık ağızlısın diyorum ve gülüyoruz. Ne demek istediğimi tam anlamıyla anlıyor, beni balığa mı benzetiyorsun diye itici bir diyaloğa girmiyor. Ama ben onu kırmak istemediğimden hemen ekliyorum, balığa benzemiyorsun ama balık ağızlı kadınlar en çekici dudağa sahip kadınlardı. "Biliyorum" diyor, balıklarında bunu bilmesini isterdim. Yüzüme istemsizce bir gülümseme yayılıyor.

Bence çenesiyle burnu birbirlerinin varlığının farkındalar. Uyumlu olabilmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Neredeyse eşit eğimle kıvrıldıklarını söylebilirim. Hatta belki size abartıyor gibi gözükebilirim ama güldüğünde bile eşit derece de bozuluyorlar. Uyum belkide güzel kılan ikisini de. Uyumlu oldukları için bu kadar güzel gözükebiliyorlar. Zaten hep uyumlu çiftleri çok sevmez miyiz? Onlar hiç ayrılmasın diye söylenip dururuz, onlar çok yakışıyor.

Duruşu. Bence en etkileyici yanı duruşu. Duruşundan birazdan anlatacağım anlamları çıkardığımı bilseydi benim çatlak olduğumu düşünürdü sanırım. Gerçi yanlış anlar dediğim her şeyi doğru anladı. Bu yüzden bu konuda şüphelerim var.

Neyse, nerde kalmıştık? Hatırladım, sana duruşundan bahsediyordum. İlk demem gereken şey sanırım bana güven verdiği. Bunu ilk demek istememin sebebi güvenin hayatımdaki en önemli şey olması sanırım. Sırtımı döndüğümde aklıma arkama bakmak istemedim ben hiç. Gözlerimi kapattığımda onu görebilirim ne de olsa. Yeteri kadar güveniyorsam en azından. Ona sırtımı döndüm ve etrafı inceliyormuş gibi yaptım. Konuşmasını durdurdu ve kıpırdamadı. Sanırım yine ne yapmaya çalıştığımı biliyor. Yüzümü geri döndüğümde olanca sevimliliğiyle gülümsüyordu. Ne diyebilirim ki sana, döndüğünde gülümseyen bir yüz kadar ne isteyebilirsin?

Duruşundan bahsetmişken, bu kadar dik oturuşu sanırım onu bu kadar korumacı kılan. Ne yaptığının farkında gözüküyor, ne yaptığını geliyor. Yapabileceği hatalar için bahaneler uydurucakmış gibi bir hali yok, ben buyum diyor adeta, saklayacak bir şeyim yok. Halbuki sakladığı şeyleri de kabul etmeye şimdiden bile razı olabilirim. Yakınına sokuluyorum daha iyi görebilmek için ve kollarını açıp beni göğsüne bastırıyor. Hissediyorum sadece ne olduğunu, neler olabileceğini.

Orda aklıma geliyor bir anda. Bu kız tam hayallerimdeki kız sanırım. Sanki ben çizmişim gibi. Bütün detaylarını ben oluşturmuşum ve şimdi onu karşıma almış neler olabileceğini sınıyorum. Öyle bir şey ki, sanki var olan ve seçme şansı olmayan benim, seçtiklerimle tamamlanması gibi. Eksik yerlerimin kendi bulduğum parçalarla doldurulması ve seçme şansı olmayan benim artık seçtiğim ben olması. Ben benim ve şu andaki ben, olmak istediğim ben. Hayatın anlamını buldum sanırım. Seçtiğimiz beni oluşturabilmek. Ben şu anda seçtiğim benim ve hayat seni anlıyorum diyerek elini sıkmak istiyorum.

Bir anda herşey tozlaşmaya başlıyor ve renkler soluyor. Karşımdaki ben şu anda gri bir sis parçasına dönüyor ve yok oluyor. Bulduğum şeyi kaybediyorum, ben yine eksiğim.

Histerik olduğumu bahsetmemiştim değil mi sana. Evet, yaşadığım her şey sanırım bir krizin parçasıydı ve ben şu anda krizden çıkmak istiyorum sanırım. Dışarıdan bakanlar kriz geçirdiğimi sanıyor sanırım ve aslında bir yönden haklılar. Bulduklarımı bırakmamak için çabalarımın, çırpınmalarımın hepsi. Buldum işte, herşeyin bir anlamı var artık beni rahat bırakın, dokunmayın. Titriyorum, kendimi parçalıyorum ama sanırım bu krizi de atlatmak zorundayım.

Yaşadıklarımı hatırlamayacağım uyandığımda. Krizin ne kadar korkutucu olduğunu düşünüp duracağım ama bu sefer her şey farklı. Krizin geldiği anda elimde kağıt kalem vardı ve şanslıysam üniversitenin bana verdiği alışkanlık ilk defa bu kadar işe yaramış olacak. Çünkü notlarımı okumayıp ya da emin olamayıp sınavdan önce hep başkasından alıp ondan çalışırdım. Hayatta böyle değil mi zaten, bir güvenebilsek bazı şeylere.

Ben iyice bulanıklaşmaya başladım ve mutlu bir haberim var sana; kalemi elimde hissedebiliyorum. Krizlerden artık bu kadar korkmamanı isterdim aslında, çizdiklerinden başkası değil krizlerin. İşte gidiyoruz, keşke oluşturduğunu hatırlayabilseydin. Bir dahakine daha detaylı anlatmaya çalışırım, gördüğüm kadarıyla hayal güzün kuvvetli ama onu bir görebilseydin..."

Neye uğradığını şaşırmıştı. Ne düşüneceğini ne yapacağını bilmiyordu, hareketsizce ve tireyen ellerine aldırmaksızın kağıda bakıyordu. Bu durumdan çıkabilmesi saatlerini aldı ve sonunda evine gidebilmek için tekrar hareket etmeyi başarabilmişti.

Yolda biraz tedirgin adımlarla ilerleyen, benzi solmuş birini gördü. Yabancı tedirgin adımlarla yanına yaklaştı, titreyen sesiyle sordu: " Şu ilerdeki evi görüyor musun? "

Gülümseyerek kaleminin ucunu açtı. Yabancının bakışları daha da gerginleşmiş ve iyice tedirgin olmaya başlamıştı. Yavaşca elini omzuna koydu ve yatıştırıcı bir ses tonuyla " sakin ol dostum " diye fısıldadı.

"Üniversitede not tutmayı sever miydin?"

----------------

Kısa hikayemizde böylece bitmiş oldu dostlar. Sizi bu kadar sıkmak istemezdim ama aklıma gelince anlatmak istedim böyle bir hikayeyi. Bir yerlerde yazılı durmasını istedim belkide kusruma bakmayın =))

Kendinize çok dikkat edin,

Haydi kalın sağlıcakla...

NOT: Bir yerlerde yazım hataları bolca olabilir, kontrol etmedim. Siz alta yorum yapın şuralar hatalı diye ben düzeltmekten mutluluk duyarım.

No comments:

Post a Comment

Featured Post

Origin

You know how the life is; suddenly you have find yourself in another moment and time and you priorities are completely chan...